27 Nisan 2008 Pazar

LAHANA, KARNABAHAR, BROKOLİ KANSERİ ÖNLÜYOR
Turpgiller familyasına mensup sebzelerin özellikle bağırsak kanserine karşı koruyucu etkisi olduğu biliniyor. Bilim adamları şimdi turpgillerin hem bu etkilerini hem de bu koruyucu görevlerini nasıl yerine getirdiklerini bilimsel olarak kanıtladılar. Lahana, karnabahar, brokoli, brüksel lahanası gibi turpgiller familyasına mensup sebzelerin kolon (bağırsak) kanseri hücrelerini kanser ilaçlarıyla aynı etkiyi göstererek yok ettiği bildirildi. İngiltere Gıda Araştırmaları Enstitüsü başkanı Ian Johnson, bu sebzelerden haftada iki ya da üç porsiyon yemenin bağırsak kanserine karşı koruma sağlayacağını söyledi.
Kanser hücrelerini öldürüyor
Turpgillerin bir bileşeni olan sinigrin maddesinin vücutta çözülmesi kanser hücrelerini öldürüyor. Bu çözülmeden kaynaklanan ve AITC adı verilen aktif kimyasal etmen sebzeler doğrandığında, çiğnendiğinde ve sindirildiğinde ortaya çıkıyor. AITC kimyasalı, sürekli bölünerek çoğalan sağlıklı hücrelerin yerine devamlı intihar eden hücrelerin üremesini engelliyor. Turpgillerin özellikle akciğer ve prostat kanserlerine karşı koruma sağladığı ifade ediliyor.

RAHIM KANSERI (ENDOMETRIYAL KANSER)
Rahim kanserine, rahimin iç yüzeyinde yani endometriumda başladığı için endometriyal kanser de denir. Amerikalı kadınlara musallat olan en yaygın kanser türüdür ve erken yakalandığında hemen her zaman tedavi edilebilir. Genellikle menopozdan sonra 50-70 yaşları arasında ortaya çıkar. Araştırmacılar kesin sebebini bilmiyorlarsa da menopozdan sonra alınan östrojen takviyesinin katkısı varmış gibi görünmektedir.
Belirtiler
- Menopozdan sonra vajina kanaması;
- Menopozdan önce ağır kanamalı adetler veya iki adet arasında kanama;
- Vajinadan pembe, sulu bir akıntı.
Şişmanlık endometriyal kansere zemin hazırlar. Hatta tedaviyi de (ameliyat ve ışın tedavisi) zorlaştırır.
Günümüzde, östrojen takviyesi yöntemi çok daha düşük dozda östrojeni, ayın belli bir kısmında projesteronla birlikte kullanarak uygulanmaktadır. Bu nedenle, uygun bir östrojen tedavisi görüyorsanız, bu sizin nüfusun geri kalan çoğunluğundan daha fazla kanser riskine sokmaz. Ancak menopoz belirtilerine karşı östrojen tek başına alınırsa kanamaya neden olabilir. Bu kanama endometriyal kanserin sebep olduğu bir kanamayla karıştırılırsa, teşhis gecikir.
Rahim kanserine yakalanma ihtimali yüksek olan kadınlar; hiç doğum yapmamış olanlar, 52 yaşında h~l~ adet görenler, kısırlık veya düzensiz adet problemleri olanlardır. Doğum kontrol hapı kullanan kadınların endometriyal kanser olma ihtimalleri azalır.
Teşhis
Rahim kanseri erken safhalarda belirti göstermez. PAP Smear testi, olayı vakaların yarısından daha azında yakalayabilir ve muayene sırasında da farkedilmez. İlk işaret vajinada kanamadır.
Belirtiler varsa, doktor endometriyal biopsi yapar. Doktor muayenehanesinde genellikle anesteziye gerek olmaksızın, rahimin iç yüzeyinden, analiz edilmek üzere küçük bir parça alır. Rahim kanseri varsa, biopsi çoğunlukla bunu tespit eder.
Daha kesin bir teşhis için kürtaj gereklidir. Doktor rahimin iç yüzeyini hafifçe kazıyarak analiz etmek üzere doku örnekleri alır. Bu işlem için herhangi bir şekilde anestezi gerekir ve bu genellikle hastanede, gece yatmadan, yapılır. Eğer kanser olduğu belirlenirse ve rahimden öteye yayıldığını düşündürecek bir neden yoksa, doktor birtakım testler yaparak başka tümörler olup olmadığını araştırır.
Genellikle yavaş ilerleyen ve teşhis edildiğinde hala yayılmamış olma ihtimali yüksek olan bir türdür. Bu da, yakalanan kadınların çoğunlukla tedavi edilebildiği anlamına gelir. Erken teşhis edildiğinde, en az 5 yıl kurtulma ihtimali % 88dir. Çevredeki dokulara yayıldığında bile bu oran % 75 dir. Nadiren tümörün hızla büyüyen öldürücü bir cins olması halinde, sonuç bu kadar iyi olmayabilir.
Tedavi - Ameliyat
Doktorların çoğu histerektomi (rahmin alınması), tavsiye ederler. Fallop tüplerinin ve yumurtalıkların da alınması gerekir, çünkü kanserin bu organlara da yayılma eğilimi vardır.
Radyasyon
Kanser rahmin ötesine de yayılmışsa, ameliyattan sonra radyasyon tedavisi yapılmalıdır. Bazen ameliyat yerine radyasyon kullanıldığı da olur. Bu, genel anestezi altındayken vajina veya rahime bir alet veya radyum yerleştirilerek yapılan derin bir radyoterapidir. Radyum vücudun içinde birkaç gün kalır ve bu süre içinde hastanede yatılması gerekir. Bazen de birkaç yöntem bir arada kullanılır.
İlaç
Eğer kanser vücudunuzun başka yerlerine metastaz yapmışsa (yayılmışsa), projesteron büyümeyi genellikle durdurur. Bu 2-3 yıl içindir, hatta bazen daha bile uzun olabilir. Başka antikanser ilaçlar da kullanılabilir.
www.hekimce.com
ERKEKLERDE CINSEL HORMONLARI CALISTIRAN DOGAL URUNLER
KUŞDİLİ: Tüm salgı bezlerini dengeli bir şekilde çalıştırır. Erkeklerde de kadınlarda olduğu gibi cinsel iktidarsızlığı giderir.
MAYDANOZ: Bedeni yorgunluk ve ruhi bunalımı giderir. Erkeklerde cinsel gücü arttırır.
NANE: Cinsel isteği çok arttırır. Erkekte psikolojik iktidarsızlığı giderir.
TARÇIN: Cinsel isteği çok arttırır.
ZATER: RUHEN VE BEDENEN CANLILIK SAĞLAR CİNSEL GÜCÜ ARTIRIR VE İKTİDARSIZLIĞI GİDERİR. Kekik gibi kullanılır Toz halinde yemeklere serpilir. Çay olarak ta kullanılır.
ZENCEFİL: TÜM VUCUDU UYARARAK BEDENİ VE ZİHNİ ÇALIŞMA GÜCÜNÜ ARTIRIR. Erkekte cinsel gücü ve isteği cok atırır. Günlük miktar bir kahve kaşığıdır. Toz halinde reçel marmelatlara veya hamurişlerine karıştırılır. Et yemeklerine ve sosa karıştırılır. Süt ve salebe de karıştırılabilinir.
KEKİK: Vucudun savunma gücünü artırır. Erkekte cinsel arzuyu artırır. Karanfil-Cinsel isteği çok artırır. Gunde 1-2 adet yeterlidir. Yemekte et suyu sebze ve kompostolara katılarak yenir.
KİŞNİŞ: Erkeklerde cinsel arzuyu artırır. Günde bir kahve kaşığı kullanılır. Sinir sistemine de cok yararlıdır. Et yemeklerine veya yemeklerde soslara konur. Bir bardak sıcak suya yarım kahve kaşığı kişniş karıştırılıp, yemek üzerine içilebilir.
VANİLYA: Çeşitli sebeplerle (Ruhi ve Bedeni zayıflık) erkeklerde görülen cinsel iktidarsızlığı giderir ve onlara cinsel güç kazandırır. Pasta ve sütlü tatlılarda kullanılır.
YULAF: Cinsel iktidarsızlığı giderir. Aksamları salep gibi içilerek yatılabilir. Sabahları yulaf u veya sütle pişirilip içine ceviz fındık kuru üzüm katılarak yenebilir. Fazla ve sürekli yenmemelidir.
KIRMIZI BİBER: Cinsel isteği çok artırır. Damar sertliği, üre ve tansiyonu olanlar yememelidir.
SİVRİ BİBER: Bol C, P, K vitamini vardır. Erkeklerde cinsel istegi çok artırır.
HARDAL: Cinsel arzuyu çok artırır. Sinirleri kuvvetlendirir. Midesi hassas olanlar, karaciğer, damarsetliğive tansiyonu olanlar kullanmamalıdır veya çok az almalıdır.
KEREVİZ: Çeşitli iç salgı bezlerine tesir eder ve onların faaliyetlerini artırır. erkeklerde cinsel faaliyeti cok artırır. vakitsiz iktidarsızlığı önler.
AYÇİÇEĞİ: Bol protein ihtiva eder fazla miktarda E vitamini vardır. İktidarsızlığa engel olur. Kalp ve sinir hastalıklarını önler. Cinsel arzuyu artırır.
GREYFURT: Vucuda gençlik ve dinçlik verir. Sabah kahvaltıda bir bardak içilmesi tavsiye edilir. ülseri ve tansiyonu olanlara tavsiye edilmez.
ÇAM FISTIĞI: Bol E vitamini vardır. Cinsel tukenmeye ve buna bağlı olarak ruhi çöküntü ve kalp rahatsızlıklarını geçirir.
ANTEPFISTIĞI-FISTIK: Protein ve bol E vitamini ihtiva eder. Cinsel arzuyu uyarır.
SUSAM: Cinsel isteği artırır
ÇÖREKOTU: Cinsel isteği artırır ve bel gevşekliğini gideriri. bir tutamdan fazla kullanılmamalıdır. Tahin yada tahin helvası olarak yenir. Yemeklerden sonra 4 tatlı kaşığı yeterlidir. cinsel arzuyu artırır.
VİTAMİNLER VE MİNERALLER
E- vitamini: Kadında ve erkekte üreme vitaminidir. Kasların ve sinirlerinnormal çalışmasını sağlar. Eksikliğinde cinsiyet organları yeteri kadar çalışmaz. Bugday çimi, fıstık, soya, yulaf ezmesinde bulunur.
ÇİNKO: Eksikliğinde erkeklerde husyeler yeterli ve iyi. Böbreküstü bezleri de yetersiz kalır. prostat bezlerinin şişmesi ve kanser meydana gelebilir. Bugday kepeği, kuru fasülye, mercimek, yumurta ve ekmekte bulunur.
FOSFOR: Husyelerin çalışması , sinirlerin tamiri, ve gelişmesi, beynin çalışmasını sağlar Soya, bugday çimi, yumurta, badem, kurufasülyede bulunur.
İYOT: İyot şimanlatır veya zayıflatır. Cinsel bezeler, husyeler üzerinde etkilidir. Soya, sarımsak, karides, süt, soğanda bol bulunur.
MAGNEZYUM: Çok önemli görevleri vardır. Vakitsiz yaşlanma ve bilhassa erkeklerde prostat kanserini önler Buğday çimi, Badem, soya, kurubakla, fındık ta bol bulunur.
MANGANEZ: Eksikliği kız ve oglan cocuklarında kısırlık yaratabilir. Bedeni ve ruhi bunalımı önler. hububat, muşmula, fındık , karaciğerde bulunur.
SELENYUM: Sperm hücrelerinin gelişimi sırasında selenyum maddesinin çok önemli bir rol oynadığını belirlediler. Bulgulara göre, selenyum maddesi bir proteini harekete geçirerek sperm hücrelerinin oksitlenmesini önlüyor. Böylelikle daha canlı ve aktif kalan spermlerin dölleme yeteneği artıyor. Aksi durumda ise oksitlenen spermler dölleme fonksiyonunu yerine getiremiyor. Bilim adamları ayrıca selenyumun maddesinin sperm hücresinin nefes alması sırasında da önemli bir rolü olduğunu belirlediler.
SPERM AZLIĞI
ANASON VE SU: Bir çay bardağı sicak suya yarım kahvekaşığı anason konur. 5 dadkika bekletilir süzülüp içilir.
PİRİNÇ , ŞEKER, SÜT (SÜTLAÇ): Bol bol yenilmesi gereklidir
ISIGAN OTU VE SU: 4 bardak suya 3 tutam ısırgan otu konur. 10 dakika kaynatılıp süzülür ve içilir.
Yemek sırasında bir tatlı kaşığı kuvvet macunu ve bir çorba kaşığı andız pekmezi alınması tavsiye edilir.
www.hekimce.com



GENETIK BOZUKLUKLAR
Çocuk mavi gözlü mü, ela gözlü mü, kısa boylu mu, uzun boylu mu, tombul mu, cılız mı olacak? Bu yeni insanın cildi güneşte hemen mi yanacak, yoksa güneş ışığı altında tatlı bronz bir renk mi kazanacak? Erkek mi, yoksa kız mı olacak? Çocuk sağlıklı mı olacak, yoksa bir sakatlık veya genetik hastalıkla mı doğacak ? Tüm bu soruların yanıtını genlerin (biyolojik kalıtım birimleri), çocuğun içinde geliştiği toplumsal ve fiziksel ortamlarla etkileşimi belirlemektedir.
Genetik, kalıtım araştırmasından oluşan bir bilimdir, öncelikle bireyin karakteristiklerinin kaynağının ve bu karakteristiklerin çocuklara geçmesinin araştırılması ile ilgilenir. Tıbbi genetik, kalıtımla hastalıklar arasındaki ilişki ile ilgilenen insan genetiği dalıdır.
Döllenme anında babanın spermi annenin yumurtasına (ovum) girmektedir. Tohum hücreleri olarak anılan ovum ve spermde 23 er adet kromozom bulunur. Aşılanma sürecinde sperm ve yumurtanın birleşmesi sonucunda 46 kromozomlu bir birey ürer. Her kromozom birçok gen içermektedir. Genler yavrunuzun, kuşaktan kuşağa geçen karakterlerinin çoğunu belirleyen unsurlardır. Genellikle bu belirleme olaysız olarak gerçekleşir. Ancak bazen, beklenmedik değişiklikler ya da genetik kusurların nedenlerinin çoğu bilinmiyorsa da, radyasyon, virüsler ve kimyasal maddeler gibi çeşitli çevresel etkenler, belihenebilen faktörler arasında yer almaktadır.
Genetik kusurlann üç temel kategorisi, mutasyona uğramış (mutant) tek gen, kromozom anomalileri ve çok etkenli bozukluklardır.
Bir "tek mutant gen", kusurlu olan genetik malzemenin diğerlerinden farklı bir birimidir. Bir tek mutant genin geçmesinden kaynaklanan bir bozukluk üç basit kalıtım modelinden birini gösterin 1) otozomal dominant, 2) Otozomal resesif, 3) X bağlı.
Otozomal terimi, cinsiyet genleri dışındaki tüm genlerde bulunan herhangi bir kromozom için, dominant terimi de anne veya babanın birinden yavruya geçmesi durumunda belirgin bir kusur oluşmasına yol açan bir gen için kullanılır. Bir otozomal dominant mutant genin bir yavruya geçmesi olasılığı yüzde 50 dir. Resesif terimi, gen çiftinin her ikisi de anormal olmadıkça klinik bir etki ortaya çıkarmayan bir geni anlatır. Buna göre, otozomal resesif bir kalıtım hastalığı yalnızca, ana veya babanın her ikisinden birer anormal gen alınırsa ortaya çıkar. Otozomal resesif mutant bir genin bir yavruya geçmesi olasılığı yüzde 25 dir. Kistik fibroz, orak hücreli anemi, fenilketonüri ve renk körlüğü gibi hastalıklar tek genlerin mutasyonundan kaynaklanmaktadır.
X bağlı bozukluklardan sorunlu genler X kromozomu üzerinde yer almaktadır. Dişi, iki X kromozomuna sahipken, erkeğin yalnızca bir X kromozomu bulunur. Tüm X bağlı kalıtım sürecinin önemli bir özelliği, birey özelliklerinin erkekten erkeğe (yani babadan ogula) geçmesinin söz konusu olmamasıdır. X bağlı bir özellik babadan ogula geçemez, çünkü oğula babanın yalnızca Y kromozomu geçmekte, X kromozomu asla geçmemektedir. Alternatif olarak, erkeğin X kromozomu her zaman kız çocuğuna geçecektir.
"Kromozom anomalileri", genetik malzemede aşırılık ya da eksiklik yaratabilecek bir durum olan, bir ya da daha çok kromozomun eksik, aşın ya da anormal düzenlenmiş olmasından kaynaklanır. Kromozom anomalilerinden kaynaklanan doğum kusurları doğan her 250 bebekten birinde görülmektedir. Ayrıca, erken düşük yapan annelerin yaklaşık yüzde 50 ile 60 ında fetusda bir kromozom anomalisi bulunmaktadır.
Down sendromu kromozom anomalisine bir örnektir. Kromozom anomalileri genellikle, büyüme gecikmesi, zihin özürlülüğü, iskelet bozuklukları ve yaşamsal organlarda kusurları içeren birden çok sakatlığa neden olurlar.
"Çok etkenli kalıtım", anormal genlerin çevre faktörleri ile etkileşerek konjenital (doğuştan olan) bir kusur veya hastılığın ortaya çıkmasına neden olduktan süreçtir. Bu sürece kaç genin karıştığı bilinmemektedir. Bazı araştırmacılar genlerin normal koşullar altında zararsız olduğuna inanmaktadır. Ancak, belirli çevresel koşullarla biraraya geldiklerinde bu genler, gelişmekte olan bebekte anomalilere neden olabilirler. Bu çevre etkenlerinin bazıları arasında annenin gebeliği sırasında aldığı ilaçlar, alkol ve yine annenin diyabet gibi hastalıklardan mustarip olmasıdır; çoğu durumda dış etkenler bilinmemektedir.
Nedeni belli olmayan hipertansiyon, diabetes mellitus, peptik ülser hastalığı ve şizofreni gibi yetişkinlerin kronik hastalıklarının çoğunun, ve ayrıca yaygın doğum kusurlarının büyük bir bölümünün (dudak ve damak yarıkları, spina bifida ve konjenital kalp hastalığı gibi) ailelerde mevcut olduğu uzun süredir bilinmektedir. Bunların yerleştirileceği en uygun kategori çok etkenli hastalıklar kategorisidir.
Dudak yarığı veya konjenital kalp kusurları gibi yaygın doğum kusurlarının çoğu genellikle nispeten düşük bir nüksetme riski taşımaktadır; % 35 kadar. Ancak bazı ailelerde risk çok daha yüksek olabilir. Tek mutant genlerden kaynaklanan bozukluklar daha yüksek bir nüksetme riski eğilimi gösterir %2550 kadarancak bazı durumlarda risk neredeyse O a düşebilmektedir. Bir genetik uzmanı genellikle, aile geçmişini (hikâyesinin) ve doğum kusuru ya da genetik hastalığın niteliğini dikkatle analiz ettikten sonra ana babaya nüksetme riskine ilişkin oldukça kesin bir tahminde bulunabilmektedir. Laboratuvar testleri ana babadan birinin anormal bir kromozomun taşıyıcısı olup olmadığını belirleyebilir. Benzer şekilde, bu testlerle genellikle bir tek gen bozukluğu taşıyıcılarını da tespit edilebilmektedir.
Bir neden ortaya çıkanldıktan ve ku$ur ile o kusurun çocuğunuza geçmesi olasılıkları hakkında daha fazla bilgi sahibi olmanızdan sonra gebe kalıp kalmamaya karar verebilirsiniz.
Bazen ana babalar, çocuklarının bir oluşum anomalisi ile ya da geri zekâlı olarak doğmalarından kendilerini suçlarlar, örneğin anne, bu durumun gebeliği sırasında bir enfeksiyon nedeniyle aldığı ilaçtan kaynaklandığını düşünebilir. Bazı ilaçların bebeklerde kusurlara neden olduğu bilinmektedir; diğerlerinin ise güvenli olduğu düşünülür. Genel olarak en iyisi, gebelik sırasında, özellikle ilk 3 ay süresince, her türlü gereksiz ilaçtan uzak durulmasıdır. Ancak bazen, tedavi edilmediği takdirde annenin hastalığının, gelişmekte olan bebek üzerinde ilacın kendisinden daha zararlı olabileceği için ilaç alınması gerekli olmaktadır.
www.hekimce.com


SEZERYAN
Sezeryan, yüzyıllardan beri ölen annenin karnındaki çocuğu kurtarmak için uygulanan bir yöntem olmasına karşın, ancak 19. yüzyılda anestezi ve aseptik cerrahi ortaya çıktıktan sonra zor doğumlarda anne ve bebeğin hayatını kurtarmak için güvenle uygulanabilen bir yöntem olmuştur. Gerçekte sezeryan en son çare olarak başvurulacak bir yöntem olmasına rağmen günümüzde bebeklerin % 20si sezeryanla doğmaktadır.
Birçok eleştiri olsa da sezeryan yapıldığı için bugün hayatta olan birçok kadın ve bebeğin olduğu da bir gerçektir.
Sezeryan karnın ve rahimin kesilerek açıldığı cerrahi bir girişimdir. Daha sonra bebek buradan dışarı çıkarılır.
Sezeryan yapılmasını gerektiren birçok koşul bulunmaktadır. Bazı erken doğan bebeklerin bu yolla daha çok yaşama şansı vardır. Makat ya da diğer anormal pozisyonlarla gelen bebekler daha çok sezeryanla doğurtulmaktadır. Eğer bebek çok büyük veya annenin doğum kanalı çok darsa sezeryan tek güvenilir doğum yoludur. Rahim ve vajinanın bazı şekil bozuklukları doğum kanalını tıkadığı için bu ameliyatı gerektirir. Eğer annede preeklampsi, şeker hastalığı, genital herpes ya da yüksek tansiyon varsa sezeryan yapılabilir. Plasenta previa gibi plasenta anomalileri de sezeryan gerektirir. Anne karnındaki bebekler ikiz ya da daha çok ise doktorunuz sezeryan önerebilir. Rahim kasılmalarının yetersiz olması nedeniyle doğum uzadığında birçok doktor anne ve bebeğin sağlığı için sezeryanın daha iyi olduğuna inanır.
Bazıları, bu ameliyatın çok sık yapıldığına ve doktorların en küçük bir zor doğum olasılığıyla karşılaştıklarında sezeryan yaptıklarına inanırlar. Bu tür uygulamalar yapılmaktadır, ancak çoğu sezeryan için geçerli değildir.
Gelişmiş cenini monitörle izleme teknikleri bize ceninin sağlığı ve doğum sürecine dayanıp dayanamayacağı konusunda önemli bilgiler sağlamaktadır. Ceninin tehlikede olduğunu düşündüren bir durum ortaya çıkarsa birçok doktor hemen sezer-yan yapmaktadır. Aynı zamanda, ameliyat tekniğinde, anestezide ve antibiyotiklerdeki gelişmeler de ameliyatın anne için daha güvenli bir hale gelmesini sağlamıştır.
Giderek daha çok kadın çocuk doğurmayı hayatının daha geç dönemlerine ertelemektedir. Bu kadınlar ve bebekleri gençlere göre daha büyük bir tıbbi komplikasyon tehlikesi altındadır. Bu nedenle, bu grupta sezeryan daha yaygındır.
Prosedür
Eğer size sezeryan yapılması gerekiyorsa uyutmak için bir anestezik ilaç verilecektir. Genel anestezi ile uyutulmanızın gerektiği acil bir ameliyat olmadıkça ağrı hissetmeden uyanık kalmanızı sağlayan epidural ya da spinal anestezi denen bir yöntem uygulanacaktır. Bazı hastaneler acil bir sezeryan olmadıkça eşinizin de ameliyethaneye girmesine izin vermektedir.
Sezeryan ameliyatı bir saatten kısa sürmektedir. Karın iki şekilde açılabilir. Biri karnın alt bölgesinin enlemesine, diğeri uzunlamasına kesilmesiyle yapılır.
Rahime ulaşıldığında da yaygın olarak kullanılan iki kesiden biri yapılabilir. En yaygın olarak kullanılan yöntem rahmin alt kısmının enlemesine kesilmesidir. Bu daha iyidir ve uterus yırtığı oluşma olasılığı azalır. Diğer durumda ise doktorunuz rahmi uzunlamasına bir kesiyle açacaktır. Bu, rahimde daha büyük bir giriş sağlayacaktır ve bebeğin büyük olduğu durumlarda veya çok büyük bir kafası olduğu biliniyorsa yapılacaktır.
Rahim açıldıktan sonra, doktor bebeği dışarı çıkarmak için forseps kullanabilir. Plasenta da çıkarılır ve daha sonra karın kapatılır.
Komplikasyonlar
Sezeryan eskiden olduğundan daha güvenli olsa da ve kadınların çoğu iyileşse de bazı komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Sezeryan büyük bir ameliyattır ve diğerlerinde olduğu gibi yara yerinde enfeksiyon oluşma riskinin yanı sıra mesane ve böbrek enfeksiyonu oluşma tehlikesi de vardır. Kanama nadirdir ancak şiddetli olabilir.
Sezeryan yapılan kadınlarda ölüm oranı vajinal yolla doğum yapanlardan 2 ila 4 kat daha yüksektir. Bununla birlikte, ölen kadınların çoğu daha önceden hastalığı olan kadınlardır.
İyileşme
Sezeryan duygusal sorunlar yaratabilir çünkü yeni bebeğinize bağlanmanızı engelleyebilir. Başlangıçta kendinizi sersemlemiş ve ağrılı hissedeceğinizden bebeğinizle daha az zaman geçirmek isteyebilirsiniz. Ameliyatın yapıldığı gün hareket etmeniz çok zor olacaktır. İştahınız varsa yemek düzeninizi bozmayın. Kendinizi iyi hissettiğinizde bebeğinizi kucağınıza alabilir ve emzirmeye başlayabilirsiniz.
Sezeryandan sonra ortalama 5-6 gün hastanede yatabilirsiniz.
Gelecekteki gebelikler
Sezeryan yapılan kadınlar doğal olarak bir sonraki gebelikleri konusunda endişelenirler. Bir kez sezer-yan yapıldığında daha sonraki doğumlarınızda da sezeryan yapılması gerekir. Bunun nedeni, her l00 doğumun 2 sinde görülen normal doğum sırasında rahmin eski yara yerinden yırtılma riskidir.
Bununla birlikte, günümüzde sezeryan olan kadınların %60ı daha sonra normal yolla doğum yapabilmektedir. Bu durum ilk ameliyatın yapılma nedenine ve bu koşulların halen var olup olmadığına bağlıdır. Örneğin, sezeryan bebeğiniz tehlike içine girdiği için yapılmışsa bir sonraki bebek normal yolla doğuma dayanabilir. Ancak doğum kanalınız çok darsa gelecekteki doğumlarınız da sezeryanla olacaktır.
Normal yolla doğumu deneyip deneyemeyeceğinizi belirleyen diğer faktörler rahime yapılan kesinin cinsi ve ilk sezeryanda yara yerinde enfeksiyon gelişip gelişmediğidir. Rahiminizdeki eski kesi yeri enlemesineyse normal doğum için bir aday olabilirsiniz.
www.hekimce.com
Hatalı beslenmeye son verin!
Sebze yiyin ama aman patates salatası yerken dikkat edin! Brokoli ve lahanada yeni keşfedilen bazı maddelerin hücrelerdeki toksinleri temizlediğini biliyor muydunuz? Doğanın savaşçı ordusunu tanımaya hazır mısınız?
Peki elma ve portakal ne işe yarıyor? Ölümcül hastalıklar arasında kalp ve damar hastalıkları birinci sırada yer alırken kanser türleri de onları izliyor. Burada çok ilginç ve de ürkütücü bir rastlantıya dikkat çekmek istiyorum. Dünyada aşırı şişmanların sayısı hızla artarken, ölümcül hastalıkların da oranında büyük bir yükselme görüldü. Bu gerçeği, garip bir rastlantı sayıp geçiştiremeyiz. Durum cidden çok ürkütücü. Aşırı kiloların ölümcül hastalıkları tetiklediği ortada. Aşırı şişmanlığın birinci nedeninin hatalı beslenme olduğunu artık sağır sultan bile duydu. Ancak hatalı beslenme kavramı maalesef kişilere göre değişiyor. Belki hepimiz meyve ve sebze ağırlıklı bir beslenme düzenini uygulamak istiyoruz, fakat sebze denilince aklımıza gelen ilk isim patates olunca işin şekli değişiyor. Bir tabak patates salatasıyla karnınızı doyurmaya kalkışınca büyük bir hata yapıyorsunuz. bugüne kadar yapılan araştırmalar patates ile kolon kanseri arasında bir bağlantı bulunduğu sonucunu ortaya çıkardı. Bu sonuca varılmasında patatesin pişirilme yöntemleri de rol oynamış olabilir. Kalp ve kanser hastalıklarına çok az rastlanan ülkelerde insanların rafine edilmemiş sebzeleri tercih ettikleri gözlendi. Uyumsuzluğun göbek adı: Kanser Doğal bitkisel yiyecekler, genellikle zengin karbonhidrat kaynaklarıdır, fakat aynı zamanda protein ve yağ da içerirler. Sebzelerden alınan kalorinin ortalama yüzde 25’ini bu sebzelerdeki protein sağlar. Sofralarımızın yeşil süsü kıvırcık salatayı küçümsemeyin. Bu sebze hem protein hem de yağ asıtleri açısından zengin bir besin maddesidir. Vücudumuzun ihtiyacı olan sağlıklı yağları kıvırcık salatadan temin ederiz. Bu arada sofranızda sadece bir çeşit sebze ya da meyve bulundurmanız yeterli değil. Tükettiğiniz sebze ve meyvelerin imkanlar elverdiğince çok çeşitli olması gerekiyor. Kalp krizi, felç ve kansere yakalanma tehlikesini azaltmak için çok çeşitli sebze ve meyve ile beslenmelisiniz. Çiğ sebze ve meyveler vücudu pek çok kanser türünden koruyor. Genetik bilimini incelediğinizde bir gerçek hemen dikkatinizi çekecektir. İnsanlar, genetik olarak bol miktarda doğal ve işlenmemiş bitkisel yiyeceklerle beslenmeye uyumludurlar. Bu uyumun sağlanamaması kanser hastalığına davetiye çıkarır. Vücudun değişik bitkilerde bulunan önemli maddelerden yoksun kalması, pusuda bekleyen kansere yarar. Bitkilerde bulunan besinlerin hepsini ekstre edip bir hapta toplamaya asla imkan yok. Bu nedenle vücudunuzun sağlığını korumak için çok çeşitli sebze ve meyve ile beslenmeye özen göstermelisiniz.Aslına bakarsanız, sağlık açısından çok önemli bir devrim ufukta göründü. Brokoli ve lahanada yeni keşfedilen bazı maddelerin hücrelerdeki toksinleri temizledikleri öğrenildi. Kuruyemiş ve fasulyegillerde bulunan bazı maddeler de hücrelerin DNA’sına zarar gelmesini önlüyorlar. Pancar, biber çeşitleri ve domateste bulunan bazı maddeler de hücrelerde kanser yaratan değişimleri var güçleriyle önlerler. Portakal ve elma, kan damarlarının koruyucularıdır. Damarlarda kalp hastalıklarına neden olacak bozulmalara izin vermezler. Doğanın koruyucu ordusu, insanların sağlığını korumak için savaşa dünden hazır ama ne yazık ki bizler bu ordunun varlığını daha yeni yeni öğrenmeye başlıyoruz. Bilim dilinde fitokimyasallar olarak bilinen maddeler aslında bitkilerde doğal olarak bulunur ve de bunların insan sağlığı için çok yararlı oldukları saptanmıştır. Çiğ ve de az pişmiş bitkisel yiyecekler (buharda pişirilmiş) sağlığımız için gerekli maddeleri yeterli miktarda almamızın tek yolu. Vitamin ve mineral içeren hapları bol miktarda kullanmakla bir yere varamayız.Sağlık satın alınmaz, kazanılırİnanır mısınız, bilimadamları bunca yıldan beri besinler üzerinde çalışmaları geceli gündüzlü sürdürmelerine rağmen doğal besinlerin içerdikleri maddeleri hala kesin olarak saptamış değiller. Önümüzde çok uzun bir çalışma dönemi var. Şimdilik öğrendiklerimizle yetinip, dengeli bir beslenme sistemi yaratmalıyız. Unutmayın, eğer dengeli bir beslenme alışkanlığı edinemezseniz, hastalıklar, çeşitli sağlık sorunları peşinizi bırakmayacaktır. Sağlığınızı eczanelerden satın alabileceğinizi sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Besin tamamlayıcılarının elbette yararı var ama bunlar doğal bitkisel yiyecekler gibi etkili olamazlar. Sağlığınızı eczaneden satın almaya kalkışmak yerine, sofranızdaki yiyeceklerin yardımıyla kazanmalısınız. Doğal yiyeceklere ağırlık verirken sadece bir kaç türe ağırlık vermeniz yanlış olur. Çeşitlilik çok büyük önem taşır. Sürekli belli bir besinle yetinmek sağlığınıza zarar verebilir. Yağlı besinler, süt ürünleri, et, tavuk ve balık gibi hayvansal ürünlerin fazla miktarda tüketimi sizi hemen hastalandırıp yatağa düşürmez. Yeterince bitkisel ürünle beslenmediğimiz için çeşitli sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Aşırı yağ ve hayvansal ürün tüketimi de sorunların başlamasını çabuklaştırıyor. Filler, goriller, gergedanlar, su aygırları ve zürafalar temelde yeşil bitkilerle beslenirler. Bu canlıların böylesine iri kıyım olmaları için bol miktarda protein almaları gerekir. Yeşil bitkilerin çok zengin protein kaynakları olduğu artık biliniyor. Gezegenimizdeki proteinin tümü güneş ışınlarının yeşillikler üzerindeki etkisiyle oluşur Bu arada pek çok kişi, yeterli protein almak için hayvansal ürünlere ağırlık vermek gerektiğini düşünür. Açıklamalarımdan anlaşılacağı gibi, protein yeşil bitkisel yiyeceklerde bol miktarda bulunur, protein almak için ayrıca hayvansal ürünlere ihtiyaç yoktur.Vejetaryen diyetVejetaryen, sadece bitkisel besinlerle beslenen kişidir. Ama hayvansal besinlerden uzak durup ekmek, makarna, çörek, pirinç, pasta gibi yiyeceklerle beslenenler kanser ve diğer hastalıklara karşı korunduklarını ve de kilo almayacaklarını düşünmemeliler. Bu nedenle sebze ve meyve ağırlıklı beslenme düzenine geçilmeden vejetaryenlik zırhına sığınıp mucize beklemek yanlış olur.Sebze ve meyveler sık ve de yeterli miktarlarda tüketilirse, o kişiler kanser türlerinin hepsinden korunabilirler. Unutmayalım, çiğ sebzeler yiyeceklerin tümü arasında en güçlü kanser savaşçılarıdırHayvansal ürünlere hayır Besin değeri az olan yiyeceklerle beslenmek sağlığınıza zarar verir. Uyguladığınız beslenme programında çok miktarda hayvansal ürüne yer verilmesi, kilo kaybı bir yana sağlığınızın bozulmasına neden olur. Rafine edilmemiş bitkisel gıdalar, sizi hem hastalıklardan korur hem de insan sağlığının bir numaralı düşmanı şişmanlığı önler.Gün içinde beden büyüten hastalıkİBS(İritabl Bağırsak Sendromu), karın ağrısı veya rahatsızlık hissi, şişkinlik ve bağırsak alışkanlığında düzensizlikle kendini gösterir. Hastaların her 3’ünden 2’si kadın. Genellikle de genç kadınlar. Gün içinde bedenin büyümesine (örn. Normalde 38 beden iken gün içinde 40 bedene çıkmak gibi) dahi yol açan İBS, tehlikeli olmasa bile yaşam konforunu ve iş verimini aksatması nedeniyle rahatsızlık veriyor. Türkiye’de hastalık yüzde 12.4 sıklıkta görülüyor. İBS hangi hastalıklarla karışıyor? Bazen sadece diyare, bazen kabızlık bazen de her ikisinin bir arada görülmesi nedeniyle yıllarca spastik kolon, mukoz kolit, kolitis, spastik bağırsak, fonksiyonel bağırsak hastalığı diye isimlendirildi. Tanı kriterleriyle ilgili ilk yayın 1988’de Roma’da yapılan Ulusalararası Gastroenteroloji Kongresi’nde sunuldu. En son 1999’da tanı standardı oluşturuldu.Hastalık değil de sendrom olarak isimlendiriliyor... Sorunun birden fazla sistemle ilgili olması nedeniyle hastalık değil, sendrom diyoruz. Sanıldığı gibi bağırsak spazmından ibaret değil, daha kompleks olduğu anlaşıldı. Karın ağrısına yol açan neden, bağırsaktaki hareketlerin beyinde ağrı olarak algılanması ve buna bağlı rahatsızlık hissi vermesi. Bağırsaktaki normal bir gaz geçişini bile İBS’li, ağrı olarak algılıyor. Bağırsaktaki küçük bir inflamasyon da faktör olabiliyor. Psikolojik faktörlerin rolü var mı?Psikolojik etkenler göz ardı edilmeyen ve önemsenen faktörlerden biri. Stres, hastalığın tetikleyicileri arasında önemli bir role sahip. Ayrıca başta sindirim sistemiyle ilgili olmak üzere her türlü enfeksiyonlar, hormonlar, kadınların yumurtlama dönemlerindeki değişiklikler de etkenler arasında yer alıyor. Neden kadınlarda, erkeklere göre iki kat daha sık görülüyor? Kadınlarla erkekler arasında hormonal farklılıklar var. Ama hangi hormonun ne yaptığı konusunda net bir fikrimiz henüz yok. Kadınlarla, erkekler arasındaki beyin- bağırsak ilişkisinin de nasıl olduğunu ortaya koyamıyoruz. Sadece kadınlarda iki kat fazla olduğunu ve menopozdan sonra sıklığının düştüğünü görüyoruz. Ayrıca menopozdan sonra belirtiler devam etse bile daha az sıklıkta rahatsız ediyor. Tanı nasıl konuyor?İBS tanısı geçmişte diğer hastalıkları eleyerek konulurdu. Ancak, günümüzde daha genç yaştaki hastalarda tipik semptomların varlığı ve alarm veren belirtilerin olmamasıyla tanı koymak mümkün. Özel bir test gerekmiyor.Bağırsak veya rektum kanserine yol açabilir mi?Sendromun, kalın bağırsak ya da rektum kanseriyle hiçbir ilişkisi bulunmuyor. Hatta İBS’lilerde bağırsak kanseri daha ender görülüyor. Tedavi edilebilir mi?İBS hastalarının yüzde 50’sinde kabızlık, yüzde 25’inde diyare, yüzde 25’inde ise her ikisi de birlikte görülüyor. Piyasadaki ilaçların etkisi 3 grupta toplanıyor. Sadece kabızlık üzerinde etkili, ağrı üzerinde etkili olanlar var. Tegaserod etken maddeli bir başka ilaç ise ağrı, şişkinlik ve kabızlık olmak üzere 3 yönde etki gösteriyor. Büyük ve güvenilir çalışmalar, düzenli ilaç kullanımı halinde hastaların yüzde 50’sinden fazlasında büyük iyileşme olduğunu gösterdi. Diyetle ilgisi?Uygun diyet bir çok hastada belirtileri azaltıyor. Yakınmalarının artmasına neden olan (kişinin kendine özel) yiyecekler daha az yenmeli. Lifli yiyecekler yararlı İBS’li hastalarda fazla yemek yemek, kramp tarzında ağrılara ve diyareye neden olabilir. Sık ve az miktarda yemek, belirtileri azaltabilir. Mesude Erşan/ Hürriyet Kelebek




Soru- Su içsem yarıyor, ne yapsam zayıflayamıyorum, başkalarından ne farkım var? Cevap- Başkalarından farkınız metabolizma hızınız. Bazı insanların diğerlerine göre daha az yediği halde kilo almalarının nedeni metabolizma hızlarının daha yavaş olmasıdır. Bu hızı da genetik farklılıklar, yaş, cinsiyet, vücut yağ/kas oranı, tiroid hormonları gibi birçok faktör etkiler. Soru- Verilen kilonun yağdan kayıp olması ya da olmaması neyi değiştirir ki, önemli olan tartıda gördüğümüz rakam değil mi? Cevap- Tartıda görülen rakamlar sadece genel bir göstergedir. Düşünün ki plajda mayoyla yürüyen biri söz konusu. Eğer yorum yapmanız gerekse hangi cümleyi kurarsınız? “bence 50 ya da 70 kilodur” cümlesini mi yoksa “ne kadar diri ya da sarkık bir vücudu var” cümlesini mi? genellikle ikincisi tarzında yorumlar yapılır ve bu da vücut kompozisyonunuzun daha çok yağdan mı yoksa kastan mı oluştuğuyla ilgilidir. Doğru süreçte yağ vermek yerine kısa sürede kas ve su kaybederek verdiğiniz kilolar tartı üzerinde sizi mutlu edebilir ama ayna karşısında asla!Soru- Hem her istediğimi yemek hem de zayıflamak istiyorum. İlaç kullanarak bunu yapmak mümkün müdür? Cevap- Hayır değildir. Zayıflama tedavisinde önce diyet + egzersiz uygulanır, sonuç alınamazsa uzmanlarca kontrollü bir şekilde ilaç kullanılır; ancak bu süreçte de diyet + egzersize devam etmek gereklidir. Zayıflama tedavisinin başarısı için yeme davranışlarının düzeltilmesi şarttır ve hiçbir ilaç bunu sağlayamaz.Soru- Yemek yemek bir mutluluk aracı mıdır? Cevap- Evet. Bazı insanlar yaşamlarındaki boşlukları ya da stresi bir şeyler yiyerek telafi etmeye çalışırlar; ancak bu bir süre sonra kilo almayla sonuçlanınca kişi yakaladığı geçici mutluluğu kaybeder ve tekrar başa dönmüş olur. Kazanılan bu yeni mutsuzluk kaynağı bireyde pişmanlık, kendini beğenmeme ve kendine güvensizlik hatta belki de depresyon gibi daha ciddi sorunlar oluşturabilir.Soru- Sabahları limonlu sıcak su ya da zayıflama çayları içerek zayıflamak mümkün mü? Cevap- Hayır değil. Zayıflama çaylarının diüretik etkileri fazla sıvı atımına neden olur. Aynı şey sauna eşofmanlar için de geçerlidir. Onlar da terleterek sıvı atımını sağlarlar. Bu durumda verilen kilo yağ değil sudur ve su içtiğiniz zaman eski halinize dönersiniz.Soru- Gün içinde fazlasıyla hareket ediyorum (ev işi, koşuşturma...), ayrıca egzersiz yapmama gerçekten gerek var mı?Cevap- Evet var. Gün içindeki rutin işleriniz çerçevesinde yaptığınız hareketler egzersiz olarak değerlendirilemez. Ayrıca bilinçsizce yapılan egzersizler de sağlığınız için risk teşkil edebilir. Egzersizin faydalı olabilmesi için önemli olan süresinin çok uzun olması ya da çok yoğun yapılmasından ziyade doğru nabızla ve uygun sürede yapılmasıdır ki bu da her birey için farklıdır.Soru- Şişmanlık gerçekten bir hastalık mıdır yoksa sadece bize görsel olarak rahatsızlık veren bir durum mudur?Cevap- Şişmanlık bir hastalıktır. Vücudunuzda olması gerekenin üzerinde yağ bulunması sadece size görsel açıdan rahatsızlık vermekle kalmıyor aynı zamanda şeker hastalığı, kalp-damar hastalıkları, yüksek tansiyon, safra kesesi taşları, gut, bazı kanser türleri, eklemlerde rahatsızlıklar ve daha birçok hastalığa da açık davetiye veriyor, hatta onların nedeni olabiliyor. Bu durumda bu kadar riskli bir şeyi sadece görsel rahatsızlık kaynağı olarak düşünmek çok masum bir ifade olarak kalıyor.Soru- Çocuğum şişman ama zaman geçtikçe boya gider zayıflar diye düşünüyorum, doğru mu acaba?Cevap- Şişmanlıkta genetik faktörlerin önemli etkileri vardır. Yani sizin ya da eşinizin fazla kilolu olması çocuğunuzu da etkiler. Ama bunun dışında yanlış beslenme alışkanlıkları nedeniyle de kilolu olan çocuk sayısı hiç de az değildir. Ergenlik sonuna kadar vücutta yağ hücrelerinin sayısı artar ve durur, sonraki dönemlerde de bu hücrelerin kütlesi artar. Yani erişkinlik döneminde verdiğiniz kilolar yağ hücre sayınızı değil büyüklüğünü azaltır. Bu durumda çocukluk çağında ona kazandıracağınız doğru beslenme alışkanlıkları yağ hücre sayısının daha az artmasını sağlayabilir ve bu da çocuğunuzun ileriki yaşantısında sürekli kilolarla uğraşması riskini oldukça azaltır. Unutmayın bir toplumun eğitimi “çocuğu eğitmek”le başlar. Yapılan bilimsel çalışmalar gösteriyor ki, kilo vermede çoğunlukla kısa süreçli başarılar sağlanabiliyor. Genellikle 5 yıl içinde %90 oranında bireyler eski kilolarına geri dönüş yapıyorlar.Memorial HastanesiDiyet ve Obezite Ünitesi444 7 888

Soru:
Ben çok oburum ve sürekli kilo alıyorum. Bu kilo problemimi yenmem için bana önerebileceğiniz bir diyet var mı? Üniversite öğrencisiyim, dikkate alırsanız sevinirim, şimdiden teşekkürler.
Cevap:
Öncelikle çok yemek yemenizin nedenini bulmak gerekir. Hangi duygu durumundan dolayı yeme eğiliminiz var, ya da damak zevkiniz çok geliştiği için fazla yemek yiyor olabilirsiniz. Anlaşılan yemeyi seviyoruz ama kilo almayı sevmiyoruz. Bunun çaresi sizin vücut yapınıza, ihtiyaçlarınıza göre düzenlenecek bir diyetle aç kalmadan kilo vermenizi sağlamak. Tabii önce bazı şeylerden fedakarlık yapmayı istemelisiniz. Eğer strese bağlı aşırı beslenme varsa öncelikle bir psikolojik destek almanızı öneririm. Bunun yanında diyetinizde düzenlenirse kilolarınızı verebilirsiniz. Buradan diyet programı önermem mümkün değil. Sizin sadece bir listeyle değil takip altında kontrollü bir şekilde kilo vermeniz ve yanlış alışkanlıklarınızı değiştirmeniz gerekir. Lütfen bir beslenme uzmanından destek alın.
--------------------------------------------------------
Soru:
Hamilelikte aldığım fazla kiloları en sağlıklı biçimde vermek istiyorum. Basında yayınlanan diyetlere güvenemiyorum. Uygun zayıflama ve vücudu sıkılaştırma ile ilgili bilgi verebilir misiniz?
Cevap:
Hamilelikte alınan kilolar, emzirme sürecinde beslenmenize dikkat ederseniz çok kolay kaybedilebilir. Fakat bizim toplumumuzda süt üretmek için bol bol tatlı yemek önerilir. Bu çok yanlış bir uygulamadır. Aüt salınımını arttıran şeyler sıvı tüketimi ve düzenli beslenmedir. Doğumdan 6 ay kadar sonra hormonlarınız normale döner, bu kilo vermenizi kolaylaştırır. Emzirmeye devam ediyorsanız, sütünüzün kalitesi ve miktarı değişmeden uygun bir diyetle kilo verebilirsiniz. Size en yakın merkezimize gelerek daha detaylı bilgi alabilirsiniz. Gazete ve dergilerde çıkan diyet örnekleri kişiye özel olmadığı için size hitap etmeyecektir, olumsuz şeyler de yaşayabilirsiniz. Bu yüzden bir beslenme uzmanından destek almalısınız, sizin ve bebeğin durumunu değerlendirip, bebeğin ihtiyaçlarınıda göz ardı etmeden kilo verebilir, jimnastik ve yürüyüş yaparak hızla incelebilirsiniz.
--------------------------------------------------------
Soru:
Sağlıklı bir diyet için, vücut ölçüleri dahilinde, metobalizmayı bozmayacak şekilde verilmesi/alınması gereken kalori miktarı nasıl hesaplanır?
Cevap:
Diyet yapan kişinin alması gereken kalori; kişinin yaşı, cinsiyeti, sağlık problemleri, günlük aktivitesi,beslenme biçimi, kilo fazlası gibi birçok kriter değerlendirilerek hesaplanır. Alt ve üst sınır kişiye göre belirlenir. Standart bir değer yoktur. Bayanlarda 1200 kalori altında, erkeklerde de 1500-1800 kalori altında olmamalıdır.
--------------------------------------------------------
Soru:
Diyet yapan bir kişinin günde en az alması gereken kalori miktarı nedir?
Cevap:
Diyet yaparken yeterli derecede aktivite desteği varsa, kalori kısıtlaması çok yapılmadan metabaolizma hızına göre diyet enerjisi planlanır. Metabolizma hızı kişinin analizleri sonrasında belirlenir. Aktivitesi orta düzeyde veya çok pasif kişilerde 1200-1000 kalorinin altına düşmeden diyet planlanır. Düzenli yapılan takiplerde, vücudun verdiği tepkiler doğrultusunda diyet enerjisi yeniden değerlendirilir.
--------------------------------------------------------
Soru:
29 yaşında, 1.87 boyunda, 125 kiloyum. Küçüklüğümden beri protein ağırlıklı besleniyorum, sebze asla yemiyorum. Birçok diyetisyenle görüşmemde tek taraflı beslenme bozukluğundan dolayı çabuk kilo verebileceğim gibi çok çabuk da alacağımı söylüyorlar. Ne kadar spor yaparsam yapayım istediğim kiloya gelemiyorum. Sebze yemeden bunun bir çözümü yok mu?
Cevap:
Sebze sağlıklı beslenmede, günlük diyetimizde bulunması gereken en önemli besin gruplarındandır. Sebzeler birçok hastalığa yakalanmamızı engelleyen vitamin- mineral, posa kaynağıdır. Aynı zamanda kalorisi düşük olduğu için diyette en iyi seçenektir. Zayıflama diyetlerinde kalori kısıtlamasına gidildiği için sebzeler mutlaka diyette yer almalıdır. Zaten daha önce danıştığınız meslektaşlarımın dediği gibi tek taraflı beslenme kilo alıp vermede kolaylık sağlayabilir fakat verdiğiniz kiloda kalmanızı sağlayamaz. Öncelikle sağlıklı kilo vermek için her besin grubunu (süt-yoğurt grubu, et grubu, sebze-meyve grubu, ekmek grubu) diyetinizde bulundurarak kilo vermelisiniz. Bu arada yanlış beslenme alışkanlıklarınızı değiştirmiş olursunuz. Beslenme alışkanlıklarınız değişirse verdiğiniz kiloları uzun yıllar koruyabilirsiniz.
--------------------------------------------------------
Soru:
Ben 27 yaşında 1,58 boyunda 63-64 kilo arasındayım. Son 1,5 yılda 10 kilo kadar aldım. Şimdi aldığım kiloları vermek istiyorum ama olmuyor. Bel bölgemde ağrılar oluyor. Tatlıya dayanamıyorum. Acaba tatlı isteğimi azaltacak bir şey var mı ve ne yapmalıyım?
Cevap:
Beden kitle indeksine göre hafif şişman sınırına yaklaşmışsınız. Vücudunuz bu kiloya alışık değilse, bel ağrısı gibi birçok sağlık probleminiz ortaya çıkabilir. Kendi kendinize kilo vermeye çalıştınız ve başarılı olamadıysanız, bu konuda bir uzmandan destek alma zamanınız gelmiş. Demek ki bir şeyleri ya eksik ya da yalnış yapıyorsunuz. Bir diyetisyenden yardım alırsanız sizin yaşınıza, sağlık problemlerinize ve beslenme alışkanlığınıza uygun bir program çıkaracaktır. Bu programı önerildiği şekilde uygularsanız vazgeçemediğiniz tatlıyı da aramayacaksınız; çünkü vücudunuzun günlük besin gereksinimleri karşılanmış olacaktır.
--------------------------------------------------------
Soru:
25 yaşındayım, erkeğim, boyum 176, kilom 60. Biraz kilo almak istiyorum fakat olmuyor. Ne denemeliyim?
Cevap:
Öncelikle kilo alamama nedeninizi araştırmak gerekli. Genelde düzensiz beslenme, yetersiz beslenme, aşırı sigara ve alkol tüketimi, metabolizmanın hızlı çalışması, hipertroidi, bağırsakta parazit vb. nedenler kilo alımını engeller. Gerekli testler yapıldıktan sonra herhangi bir sağlık probleminiz varsa, öncelikle sağlık probleminiz tedavi edilmeli. Sonra size uygun bir beslenme planı çıkarılmalıdır. Bu beslenme planını düzenli uygular ve sabırlı olursanız hedefinize ulaşabilirsiniz. Kilo almak zor bir süreçtir fakat doğru yolu izlerseniz sonuçlar olumlu olacaktır.
--------------------------------------------------------
Soru:
Ben bel bölgemdeki yağlardan şikayetçiyim. Zayıf olmama ve kilo vermem gerekmemesine rağmen belim çok kalın. Karın bölgesindeki özellikle yan taraflardaki yağlardan nasıl kurtulurum?
Cevap:
Bel bölgenizdeki fazlalıklardan kurtulmanın en iyi yolu düzenli egzersizdir. Yapılan egzersizle vücudunuz daha iyi toplanacak ve sıkılaşacaktır. Size kolay gelsin...
--------------------------------------------------------
Soru:
Ben 25 yaşındayım. 1.65 boyunda ve 64 kiloyum. 5 kilo kadar vermek istiyorum. Benim kilo vermem için önce istemem gerekir; ama bir türlü karar veremiyorum. Bir de özellikle tatlılara dayanamıyorum. Bana nasıl bir diyet önerirsiniz?
Cevap:
Kilo ve boyunuza göre, hafif şişman sınırına yaklaşmışsınız. Tabii ki sizin istekli olmanız çok önemli. Gerçekten bunu ister ve bir uzmandan destek alırsanız 1-1,5 ay içinde fazla kilonuzdan kurtulabilirsiniz. Genelde insanları diyetten soğutan şey aç kalmaktır. Düzenli ve dengeli beslenerek aç kalmadan kilo vermeniz mümkün. Düzenli beslendiğinizde tatlı isteği duymazsınız ya da beslenme uzmanınız diyetinizde bir miktar tatlıya yer vererek programınızı düzenleyebilir. Kış aylarını yaşamaya hazırlandığımız bugünlerde kilo almak çok kolaydır. Bu dönemde önlem almazsanız yaza kadar vermeniz gereken kilolar artacaktır. Haydi bir an önce sağlıklı beslenmeye başlayın, kilolarınızla vedalaşın. Biraz çaba yeterli.
--------------------------------------------------------
Soru:
Merhaba 26 yaşındayım, boyum 1.59 cm, kilom 54. İnce kemikli ve düzgün hatlara sahip olduğum ve doğru kıyafet seçimleri yaptığım için balık etli gibi duruyorum. Yani kilom vücütta orantılı olarak yayılıyor. Fakat daha ince olmak istiyorum. Bir kez diyetisyene gittim ve zar zor 3 ayda 51 kiloya düştüm. Tahlilerim normal olmasına rağmen açlığa hiç dayanamıyorum ve hemen titremeye başlıyorum, tansiyonum çok düşüyor. Bu nedenle diyet listeme sadık kalamıyorum. Canım sürekli tatlı bir şey yemek istiyor. Bunun sebebi ne olabilir? Nasıl bir diyet önerirsiniz?
Cevap:
Beden kitle endeksiniz (BKI: 21) sizin yaşınızdaki birine göre oldukça iyi. Kilo verirken oluşabilen tansiyon düşüklükleri, verilen diyetten az tüketmenize bağlı olabileceği gibi, öğün saatlerini atlamanız veya geciktirmenize de bağlı olabilir. Açlık diyetleri bizim kesinlikle karşı olduğumuz yöntemlerdir. Kişinin ihtiyacını karşılayamazsak bu tür sıkıntılar yaşayabiliriz veya bir daha asla diyet yapacak gücü toplayamayız. Diyeti biz sağlıklı beslenme olarak adlandırırız. Sağlıklı beslenmede de kişinin düzenli, dengeli ve yeterli beslenmesi esastır. Size önerim diyetisyen denetiminde sizin yaşınıza ve özelliklerinize uygun bir sağlıklı beslenme planı çıkarılmasıdır. O zaman bu şikayetlerinizin hiçbirini yaşamazsınız.
--------------------------------------------------------
Soru:
Ben 49 yaşında, 1.67 cm boyunda, 61 kilo, 2 çocuk annesiyim. Kilodan pek şikayetim yok, sadece mide sorunum var. Galiba biraz o fazla. Tatlıya çok düşkünüm ve de onu kesemiyorum. Tatlıyı kesersem karın ve mide yağlarında azalma olur mu?
Cevap:
Kilo ve boy oranınız yaşınıza göre oldukça iyi. Mide bölgenizdeki fazlalık düzenli yapacağınız egzersizlerle yok olacaktır. Tatlıyı kesmeniz tek başına yeterli olmaz, düzenli ve dengeli beslenirseniz tatlı isteğiniz en aza inecektir. Düzenli yapacağınız egzersiz kilo alımınızı engelleyeceği gibi vücut formunuzu da korumanızı sağlayacaktır.
--------------------------------------------------------
Soru:
Yıllardır yaptığım işle de ilgili olarak alkol kullanıyorum ve sanırım kalıcı kilom oluştu. Geçtiğimiz yıllarda bir sene kadar alkolü bırakmıştım ve 10 kilo civarında zayıfladım; ama aynı şey şimdi geçerli olmuyor. Yani alkolden uzak da dursam kilo veremiyorum. Yoksa sandığım gibi kilolorım alkol kaynaklı değil mi?
Cevap:
Alkol kalori değeri en yüksek içeceklerdendir. 1 gram alkol 7 kalori içerir. 1 yıl alkolü bıraktığınız dönemde kilo kaybınız olmuş, şimdi kilo veremiyorsanız hareketiniz yeterli olmayabilir, daha fazla besin tüketiyor olabilirsiniz, metabolizma yaş ilerledikçe yavaşlar ilerlemiş bir yaştaysanız kilo vermeniz yavaş olur ama yine de verebilirsiniz. Son olarak da hormonal bir bozukluk olabilir. Hormon bozuklukları da kilo vermeyi engelleyebilir. Bir beslenme uzmanı denetiminde size uygun bir program çıkarılıp sizin de onu uygulamanızı öneririm.
--------------------------------------------------------
Soru:
Yüzümde sıklıkla sivilce çıkıyor. Tahlil yaptırdım temiz çıktı. Beslenmemle ilgili midir acaba? Yardımcı olursanız sevinirim...
Cevap:
Sivilceler daha çok büyüme ve gelişme döneminde karşımıza çıkmasına rağmen, ilerleyen yaşlarda da görülebilir. Bazen çok yağlı beslenme(kızartmalar, kuruyemiş, çikolata tüketimi)sivilceye neden olabilmektedir. Beslenmenizde bu besinlere fazla yer veriyorsanız problem oluşturabilir. Bence, öncelikle bir dermatolog ile görüşmenizde fayda var.
--------------------------------------------------------
Soru:
25 yaşında ve 1.65 cm boyunda ve 86 kiloyum. Günlük fazla bir şey yemeyip, fazla derecede egzersiz ve yürüyüş yapan birisi olduğum halde kilo veremiyorum. Beslenme konusunda beni aydınlatırsanız sevinirim.
Cevap:
Beden kitle endeksine göre (BKI: 31,6) aşırı şişman grubuna girmişsiniz. Herhangi bir hormonal probleminiz yoksa kilo vermenizde bir engel yok. Aşırı egzersiz yapmanız tek başına kilo vermenize yetmez, mutlaka vücudunuzun ihtiyacına göre beslenmelisiniz. Çok kısıtlı beslenirseniz ve fazla egzersiz yaparsanız kilo veremeyeceğiniz gibi kas kaybınızda artma olur. Bu da yaptığınız uygulamaların sağlığınıza fayda yerine zarar vermesi anlamına gelir. Size en yakın merkezimize gelerek kişiye özel bir diyet programı ile uygun bir egzersiz desteğimizi alabilirsiniz.
--------------------------------------------------------
Soru:
Ben genelde çok halsizimdir. Çok başım ağrır ve çok yorgun düşerim. En önemlisi ise sürekli yatmak, istirahat etmek gelir içimden. Neden hep yorgunum?
Cevap:
Halsizlik yaz günlerinin en önemli sorunu; çünkü ter ile elektrolit kaybımız fazla olduğundan yeterli sıvı ve mineral alamazsak vücut bitkin düşer. Öğün saatlerinizi geçiriyorsanız, düzensiz ve yetersiz besleniyorsanız bu şikayetleriniz olabilir. Genelde açlık kan şekeri düştüğünde baş ağrısı şikayetleri ve halsizlik görülebilir. Bunlar kansızlığa bağlı şikayetler de olabilir. Bu durumda sizin bir doktora görünmenizde fayda var.
--------------------------------------------------------
Soru:
Son günlerde karnımda ortalarda bir dolgunluk ve şişkinlik hissediyorum. Yağlı yiyecekleri de biraz fazlaca aldım galiba. Acaba sebze ve meyve yersem şikayetlerim geriler mi?
Cevap:
Karın bölgenizdeki dolgunluk hissi sizin de bahsettiğiniz gibi son günlerdeki beslenmenize bağlı şikayetlerden kaynaklanabileceği gibi mide ve bağırsak sisteminizde bazı problemlerden de (gastrit gibi) meydana geliyor olabilir. Bu durumda bir gastroenterolog ile görüşerek muayene olmanız da fayda var. Midenizde bir problem varsa çiğ sebze ve meyve tüketiminiz size daha fazla rahatsızlık verecektir. Geçmiş olsun...
--------------------------------------------------------
Soru:
Son zamanlarda kanser hastalığı çok sık görülüyor, bunun en büyük sebebinin beslenme olduğunu biliyoruz. Peki, bununla ilgili şu besinlerden uzak durun ve şu besinleri tüketin diye bir reçete verebilir misiniz? Bir de bitkiler, şifalı otlar sizce de gerçekten şifa olabilir mi?
Cevap:
Kanser asrın en büyük sağlık problemlerinden biri. Birçok şey kansere neden olabilmektedir. Sağlıklı beslenme ile birçok kanser türü engellenebildiği gibi, kötü beslenme de kansere ve birçok hastalığa neden olabilir. Özellikle günlük diyetinizde sebze (brokoli, lahana, karnıbahar, brüksel lahanası, soğan, sarımsak, enginar vb.) ve meyveleri(elma, kayısı, şeftali, kivi, üzüm vb.) bulundurmanız mide-bağırsak kanseri ve diğer kanser türlerine karşı vücudunuzu korumanızı sağlar. Kansere neden olmamak için öncelikle varsa sigara tüketimini engellemelisiniz. Sebze ve meyveleri iyice yıkadıktan sonra tüketmelisiniz. Yanmış, kavrulmuş gıdaların tüketimini engellemelisiniz. Gereğinden fazla et, tavuk ve diğer yağlı gıdaları tüketmemelisiniz. Ailede kansere yatkınlık varsa mutlaka düzenli kontrollerinizi yaptırmalısınız. Koruyucu özelliği nedeniyle antioksidan vitaminler de doktorunuz tavsiye ederse kullanabilirsiniz. Şifalı otlar yarar yerine zarar da verebilir. Kontrolsüz kullanımından kaçınınız. Şunu hatırlatmak isterim birçok zehirin hammaddesi de bitkidir. Hangi bitkinin ne kadarı yarar sağlar, ne kadarı zarar verir bu konuda emin olmadığınız bitkileri kulaktan dolma tavsiyelerle tüketmemelisiniz.
--------------------------------------------------------
Soru:
Oğlum 12 yaşında ve 164 cm boyunda, 85 kilo. Bir an önce kilo vermesi için onu akapunktura götürdüm. Çok aç kaldığı için 3. haftadan sonra bıraktı ve kesinlikle diyet lafı ettirmiyor. Sağlığından endişeleniyorum lütfen bana yardımcı olun.
Cevap:
Oğlunuz için duyduğunuz endişeyi anlıyorum. Yaşına göre gerçekten yüksek bir kiloya sahip. Aşırı kilo birçok sağlık sorununa yol açabilmektedir. Oğlunuz tam gelişme çağında olduğu için gereksinimleri farklıdır. Bu dönemde biz uzmanlar kilo verdirmekten çok sağlıklı beslenmeyi öğrenmesini ve mutlaka bir egzersize yönlendirilmesini öneririz. Çünkü gelişme çağındaki çocukların diyet kavramıyla tanışması uzun dönemde diyetten sıkılmalarına sebep olmakta, ilerleyen yaşlarında sorunlarının devam etmesine neden olmaktadır. Öncelikle acele etmemelisiniz. Oğlunuz için akupunktur iyi bir seçim olmamış. Oğlunuzun öncelikle beslenme biçimi gözden geçirilmeli, yaşına, varsa sağlık problemlerine göre büyüme gelişmesini bozmayacak şekilde sağlıklı bir beslenme planı çıkarılmalı, diyet kavramından çok sağlıklı beslenme benimsenmelidir. Düzenli kontrollerle sıkılmadan, aç kalmadan ve sevdiği yiyeceklerden bir plan çıkarılabilir. Hem kilo alımı durdurulur hem de yavaş bir şekilde kilo vermesi sağlanabilir. Mutlaka bir beslenme uzmanından destek almalısınız.
--------------------------------------------------------
Soru:
Ben kilo verebileceğime inanmıyorum çünkü aylardır diyetisyene gidiyorum ve hiç kilo vermedim. Diyetisyen de mi sorun, ben de mi bilemiyorum. Yiyorum, yemiyorum desem yalan olur. Şu sıralar yüzme ya da başka bir spora başlayacağım; ama önce sizden de bir yanıt bekliyorum.
Cevap:
Bir diyetisyene devam ediyor olmanız güzel tabi, fakat diyetisyen sizi sadece yönlendirir, motive eder, takip eder o kadar. Uygulayıcı sizsiniz. Verilen programa riayet ederseniz hormonal bir sorununuz yoksa kilo verebilirsiniz. Kilo veremiyorsanız bunları diyetisyeninizle açıkça konuşup çözüm bulabilirsiniz, fakat verilen programın dışında besleniyorsanız, yeterli aktivite yapmıyorsanız başarılı olmamanız normaldir. Bir programa başlamayı düşünürseniz önce kilo vermeye, beslenme biçiminizi değiştirmeye hazır olmalısınız. Bizler danışanlarımızı doğru yönlendirmeye kişiye özel program çıkarmaya özen gösteririz. Sizin de bu beslenme biçimini benimsemeniz ve sürdürmeniz, ileriki yıllar için daha sağlıklı olacaktır. Daha detaylı bilgi için 0 212 351 63 16 numaralı telefondan bize ulaşabilirsiniz.
--------------------------------------------------------
Soru:
Ben her gün 2 saat fitness`a gidiyorum. Boyum 1.70 cm, kilom 90, 24 yaşındayım. Ekmek yemeyi bıraktım fakat kilo veremediğim gibi kas da yapamıyorum. Ayrıca çok çabuk yoruluyorum. Bana ne önerirsiniz?
Cevap:
Boyunuza göre en az 15-20 kilo vermelisiniz. Spor yapıyor olmanız güzel, fakat sizin yaptığınız egzersize ve yaşam tarzınıza uygun bir beslenme biçiminiz yoksa, bu yoğunluktaki spor sağlığınızı da bozabilir. Çünkü sporu veya egzersizi her zaman yapabileceğiniz ağırlıkta seçmelisiniz. Daha sonra bu yoğunluktaki egzersizi yapamazsanız kilo alımınız hızlanacaktır. Ekmek en iyi karbonhidrat kaynaklarındandır. Ekmeği kesmeniz spor anında vücuda yeterli yakıt sağlamanızı engeller. Bu da hem çabuk yorulmanıza neden olur hem de kas yapımınızı engeller. Spor yaparken en önemli iki nokta, yeterli sıvı tüketimi ve yeterli karbonhidrat tüketimidir. Bu durumda, sağlıklı bir şekilde kilo verebilmeniz için Beslenme Uzmanı denetiminde kontrollü bir diyet yapmalısınız ve bunu uygun bir egzersizle desteklemelisiniz.
--------------------------------------------------------
Soru:
Ben 23 yaşında, 168 cm boyunda, 2 yılda hızla yaklaşık 25 kilo almış, 102 kilo bir bayanım. Diyete girmek ve kısa zamanda zayıflamak istiyorum. Kendimi psikolojik olarak iyi hissetmiyorum. Eskiden balık etli bir bayandım, şimdi çok kilo aldım. Bunun sebebi de hayatımın tamamen yemek ve meyveden uzak, sadece çikolata, pasta ve hamur işiyle geçmesi. Sabah, öğle ve akşam yemeğim tamamen bunlarla geçti ve bu hale geldim. Bana evde yapabileceğim ve kısa zamanda kilo vermem için nasıl bir diyet önerebilirsiniz?
Cevap:
Beden kitle endeksine göre obezite (aşırı şişman) grubunda yer almaktasınız. Zaten kilo alma nedeninizi siz çok net ifade etmişsiniz. Bu beslenme tarzınızı tamamen değiştirmeniz gerekmektedir. Böyle beslenmek geçici olarak sizi mutlu hissettirse de genel olarak mutsuz olmanıza neden olmuş. Sizin beslenme alışkanlığınızı değiştirebilmeniz ve kalıcı olmasını sağlamak için mutlaka uzman denetiminde kontrollü bir şekilde bu kiloları vermeniz gerekir. Size evde yapmak için öneride bulunmam, sizin için çözüm olmayacaktır. En az 6 ay süren sağlıklı ve size uygun bir diyet ile takip edilmeniz gerekir. Siz zaten yaptıklarınızın yanlışlığını biliyorsunuz. Evde bunu çözümleyebilseydiniz yapardınız. Bu yüzden size tavsiyem bir diyet uzmanı, doktor ve egzersiz uzmanından yardım almanız. Aç kalmadan, kontrollü bir şekilde kilolarınızdan kurtulmanız mümkün. Dilerseniz daha detaylı bilgi için bana ulaşabilirsiniz. (212) 351 63 16
--------------------------------------------------------
Soru:
6 ayı aşkın bir süredir çok az miktarda yemek yiyerek besleniyorum. Öyle ki sabahları sadece bir paket Eti Form, öğlenleri salata ya da sebze yemeği akşamları da yine Eti Form, öğleden sonra bir porsiyon dondurma yiyorum ve bu genellikle light dondurma oluyor. Buna karşılık bu süre içerisinde 6 kiloya yakın kilo aldım. 1 aydır hareket olması açısından sabahları yarım saatlik yol yürüyüp iş yerime bu şekilde ulaşımımı sağlıyorum; fakat bu 1 ay içinde bile kilo alımım sürdü ve 1 kilo daha aldım. Bu arada adetlerimin düzeni bozuldu, şubat ve mart aylarında adet göremedim daha sonrakilerinde miktarında azalma oldu, en son adetim daha önceleri 6-7 günü bulmasına rağmen 3 gün sürdü. Kilosuna çok dikkat eden bir insan olarak bu olayı fazlası ile kafama takıyorum. Bununla ilgili sizleri görmeden bir ön bilgi almak istedim. Kan testi gibi testler gerekiyorsa bunları da temin edip sizlerden destek almak isterim.
Cevap:
Kilonuzu belirtmemişsiniz fakat uyguladığınız diyet açlık diyeti olup uzun bir süre devam ettiğiniz için metabolizmanıza zarar vermiş olabilirsiniz. Daha önce adet düzensizlikleriniz yok ve şimdi başladıysa önce bir doktora gitmelisiniz. Hormon tetkikleriniz yapılsın. Onların sonuçlarına göre bizim yaptığımız rutin tetkikler de olacak. Sizin yaşam tarzınıza, metabolizma hızınıza göre size özel diyetinizi planlarız ve takibini yaparız. Keşke kendi kendinize böyle bir uygulama yapmadan bir diyetisyene başvursaydınız. Sağlıklı günler dilerim.
--------------------------------------------------------
Soru:
Yaklaşık 6 aydır ekmek, tüm hamur işleri, tüm tatlılar (buna çay ve kahvedeki şeker dahil) ve ıvır zıvır (çikolata, cips) gibi besinleri almamama rağmen bölgesel olan şişmanlığım devam ediyor. Boyum 1.63, kilom 65 ve yaşım 41. Kilolarım sadece karın ve mide bölgesinde. Bu konuda yapılacak bir şey var mı?
Cevap:
Karın ve mide bölgenizdeki birikimler daha çok hareketsiz yaşantının getirdiği fazlalıklardır. Ekmek ve benzerlerini tamamen kısıtlamak diyet için doğru bir yaklaşım değildir. Sağlıklı beslenmede her besin grubuna yer vermemiz gerekir. Fakat miktar azaltılabilir. Bu kadar kısıtlamaya rağmen kilo verememişseniz ya düzensiz ve geç saatlerde besleniyorsunuz ya da metabolik bir hastalık (tiroid bezinin yavaş çalışması gibi) söz konusu olabilir. Size önerim; mutlaka bir beslenme uzmanı ile size uygun bir diyet programı planlanmalı ve uygun bir egzersizle desteklemelisiniz. Sağlıkla kalın...
www.porttakal.com

Hepatit C`yi tanıyor muyuz?

Hepatit C nedir? Hepatit C, aynı adla anılan (Hepatit C virüsü) virüse bağlı gelişen bir hastalıktır. Hastalık uzun vadede karaciğer hasarı ve karaciğer sirozu gelişimine neden olur. Virüs 1989 yılında keşfedilmiştir. Bilinmediği dönemlerde, olaylar hepatit A ve hepatit B ye benzediğinden bu hastalık non A- non B hepatiti (A ve B ye bağlı olmayan) adı ile anılmaktaydı. Hastalık nasıl bulaşır?
Virüs genellikle karaciğerde ve kanda bulunur. Esas bulaşma yolu kandan-kanadır. Örneğin, iki kişi aynı iğneyi kullanırlarsa bulaşma olabilir. Bunun en yaygın şekli uyuşturucu kullanımıdır. Diğer bir bulaşma yolu kan naklidir. Bir kişiye, Hepatit C virüsü taşıyan bir kişinin kanının verilmesi gibi. Günümüzde yapılan testler ile bu artık hemen hemen imkansız gibidir. Ancak, 1990 öncesi hastalık bilinmediğinden, ve tarama testleri bulunmadığından, bu dönemde yapılan kan nakilleri risk taşıyabilir. Virüs tükürük, idrar, semen gibi vücut sıvılarında bulunmaz. Bu nedenle cinsel ilişki sırasında bulaşma nadirdir. Vücut sıvılarında virüs olması için bu sıvılara bir şekilde kan bulaşması gerekir (Örneğin: diş etinde kanama...). Virüs adet kanında bulunur. Bu dönemde bulunulan cinsel ilişki bulaşma açısından riskli olabilir (kanın açık bir yaraya bulaşması ile) Aynı iğne kullanılarak yapılan aşılar, dövme v.s. gibi işlemler bulaştırıcı olabilir. Aynı tıraş bıçağı ve diş fırçasını kullanmak, bunların kan ile temas etmesi olasılığı nedeni ile bulaştırıcı olabilir. Virüs bulaşan bir insanı bekleyen olaylar nelerdir?
Hepatit C nispeten yeni bir hastalıktır ve bu nedenle hastalığın gidişi hakkında bilgiler çok kesin değildir. Ancak, hastalığın vakaların çoğunda yıllar içinde ortaya çıktığı ve kalıcı olduğu yönündedir. Hastaların %80 i virüsten bir daha kurtulamaz. Yıllar içinde, virüsün karaciğerde yarattığı olaylara bağlı olarak bir tür yapısal değişiklikler olur. Biz buna siroz diyoruz. Ancak bunun için ne kadar süre geçmesi konusu çok değişkendir. Bazı hastalarda 5 sene gibi kısa bir sürede siroz gelişebilirken, bazılarında bu süreç 40-50 yıl sürebilmektedir. Siroz gelişse bile, hastaların bir kısmı normale yakın bir hayat sürebilirken, diğerlerinde siroza bağlı karında ciddi su toplanması, şuur bulanıklıkları, ciddi sindirim sistemi kanamaları (varis kanaması), ağır karaciğer yetersizliği veya karaciğer kanseri gelişimi gibi istenmeyen olaylarla karşılaşabilmektedirler. Özellikle siroz gelişiminden sonra kanser riskinin belirgin bir şekilde arttığı bilinmektedir. Bu nedenle bu tip hastalar, böyle bir gelişimi erken yakalamak amacı ile yakından takip edilmelidirler. Hastalığın tedavisi mümkün müdür?
Öncelikle herkese tedavi gerekmediğini bilmek gerekir. Bu bazı işlemlerden sonra doktorunuzun vereceği bir karardır. Hastalık için interferon adlı ilaç kullanılmaktadır. Son zamanlarda virüslere etkili olabilen bazı ilaçlar da tedavi protokollerine eklenmekte ve yeni ilaç arayışları da sürmektedir. Tedavi sonunda her zaman virüsten kurtulmak mümkün olamamaktadır. Bu nedenle tedavinin sürüp sürmeyeceğine yine hekim karar verecektir. Kullanılan ilaçların da yan etkilerinin bulunduğunu bilmek gerekir. Bunlar da hekim ile tartışılmalıdır. Karaciğerde kanser gelişirse bunun tedavisi var mıdır?
Her Hepatit C`li hastada kanser gelişecek diye bir kural yoktur. Özellikle siroz gelişimi ile normal insanlara kıyasla artmış bir risk vardır. Bu nedenle, hepatit C`li hastanın sadece karaciğer hastalığı nedeniyle takipte olması yetmez. Böyle bir kanser gelişme riski nedeniyle de takip edilmesi, zaman zaman bu amaca uygun laboratuar ve görüntülemelerin de yapılması gerekir. Böyle bir şüphe halinde olayı cerrahi tedavi ile çözmek mümkündür. Ancak, karaciğer cerrahisi ayrı bir deneyim gerektirir. Özellikle karaciğer fonksiyonları bozuk olan insanlarda cerrahi riskli olabilir. Bunun için özel bazı tetkikler yapmak ve cerrahinin riskini ortaya koymak gerekir. Bazen (karaciğer yetersizliği bulguları olanlarda) cerrahiye alternatif yöntemler gündeme gelebilir. Siroz veya buna bağlı sorunlarla ilgili neler yapılabilir?
Siroz gelişimi ile karaciğerde geri dönüşümsüz değişiklikler olmuş demektir. Sirozun klasik anlamda tedavisi yoktur. Ancak siroz, uzun yıllar sürebilen bir süreçtir ve bunlara karşı mücadele edilebilir. Karında sıvı toplanması, karaciğerin bazı maddeleri işleyememesi sonucu bunların kanda birikerek beyin fonksiyonlarını etkilemesi gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Bunlara karşı bazı ilaçlar ve özel diyetler ile mücadele edilebilir. Sirozların en korkulan ve ölümcül olabilecek komplikasyonu (istenmeyen yan etkisi) ciddi sindirim sistemi kanamalarıdır. Bunlara özofagus (yemek borusu) varis kanamaları diyoruz. Siroz ile birlikte, karaciğerden geçmesi gereken kan eskisi kadar rahat geçemez. Bu damarlarda basınç artar ve geride göllenme olur. Karaciğerden geçemeyen kan kendine başka yollar arar. Bunlardan biri de yemek borusu iç yüzünde bulunan damarlardır. Bu damarlara aşırı basınç yüklenince bunlar genişler ve varisleri oluşturur. Bunlar zamanla patlayarak ölümcül kanamalara yol açabilirler. Bu tarz kanamalara endoskopik olarak müdahale edilebilir. Bu yöntemlerin de başarısız olduğu vakalarda cerrahi müdahale gerekir. Yüksek basınçlı damarlar ile alçak basınçlı damarlar arasında cerrahi özel teknikler ile yeni yollar (şant) açılarak bu kanamalar kalıcı olarak önlenebilir. Sirozun son evresinde ise karaciğer yetersizliği bulguları gelişir. Bu safhada hastalığın tek tedavi yöntemi karaciğer naklidir. Bu durumda hasta karaciğer ya kadavradan (ölü) alınan karaciğer ile ya da uygun vakalarda hastanın bir yakınından alınabilecek yeterli bir karaciğer parçası ile değiştirilir. Böylelikle vakaların yaklaşık %70-80i sağlıklı normal yaşamlarına dönebilirler. Daha fazla bilgi için: www.memorial.com.tr
El Uyuşmaları


El uyuşmaları, birçok hastalığın belirtisi olabilir. Bunların içinde en sık karşılaşılanı, elin ve el bileğinin ağrılı hastalığı olan, `karpal tünel sendromu`dur.
Karpal tünel sendromu nedir?
Karpal tünel sendromu, elin ve el bileğinin ağrılı bir hastalığıdır. Karpal tünel, el bileğindeki kemik ve diğer dokuların oluşturduğu dar bir kanaldır. Bu tünelin içinden median sinir geçer. Bu sinir başparmak, işaret parmağı, orta parmak ve yüzük parmağının duyusunu alır ve başparmaktaki kaslara kumanda eder. Bu tünelin içerisindeki bağlar ve tendonlar şişin gerildiği zaman, median sinire baskı yaparlar. Bu baskı giderek karpal tünel sendromunu oluşturur.

Karpal tünel sendromuna yol açan nedenler?
Aynı tür el hareketlerini sürekli olarak yapmak bu hastalığa yol açabilir. En çok el bileğini büküp sıkma tarzında iş yapanlarda görülmektedir. Bilgisayar kullananlar, marangozlar, et ve tavuk paketleyicileri, müzisyenler ve teknisyenler risk altındadır. Bahçe işleri, golf oynama, iğne ve oya işleri gibi hobiler de hastalığa yol açabilir. Karpal tünel sendromu, şeker hastalığı, romatizma, guatr gibi hastalıkların seyri sırasında da ortaya çıkabilir. Hastalık, gebeliğin son birkaç ayında yaygın olarak görülmektedir.

Karpal tünel sendromu nasıl teşhis edilir?
Doktor hastanın yakınmalarını sorar. Hastayı muayene eder, ellerini nasıl kullandığını öğrenir ve bazı testler uygular. Bunlar; 1-Bileğin iç yüzüne vurulur ve elektrik şoku gibi bir duyum veya ağrı hissedilebilir.
2-Yakınmaların orta çıkarmak için, el bileği 1 dakika aşağı doğru bükülür.3- Kol ve elde bulunan sinir ve kaslarda karpal tünel sendromunun tipik etkilerini araştırmak için EMG yapılır.

Karpal tünel sendromunun belirtileri nelerdir?
El ve parmaklarda uyuşukluk ve karıncalanma (özellikle başparmak, yüzük parmağı ve işaret parmağında) Bilek, avuç içi ve kolda ağrıUyuşukluk ve ağrının geceleri daha çok olması Ellerin kullanılması ile ağrının artmasıCisimleri kavramada zaaf olmasıBaşparmakta güçsüzlük olması

Karpal tünel sendromu ciddi bir rahatsızlık mıdır?
Karpal tünel sendromu genellikle ciddi bir rahatsızlık değildir. Tedavi ile genellikle iyileşir.

Karpal tünel sendromu nasıl tedavi edilir?
Eğer karpal tünel sendromunun nedeni başka bir hastalık ise, ilk önce o hastalık tedavi edilmeye çalışılır. Hastanın el bileğini dinlendirip dinlendirmediği veya el kullanım şeklinin değiştirilip değiştirilmediği anlamaya çalışılır. Ayrıca bileklik kullanıp kullanmadığı sorulur. Bileklik, bileği hareketlerden korur ve özellikle gece olan ağrıları azaltır. Bileğe buz koymak, masaj ve germe egsersizleri yapmak da faydalı olabilir.

Yakınmaları azaltmak için hastalara ne önerilir?
Uzanıldığında kolları yastıklarla desteklemekElleri çok fazla kullanmaktan kaçınmakFarklı aletlerle el kullanım şeklini değiştirmek Hasta olmayan diğer eli daha çok kullanmakEl bileğini aşağı doğru uzun periyodlar
Tedavide hangi tür ilaçlar kullanılır?
Ağrıyı azaltmaya yardım etmek için çeşitli ilaçlar kullanılabilir. Tünel içerisine kortizon gibi bir ilaç verilebilir. Bu şişme ve enflamasyonu durdurmaya ve ağrıyı azaltmaya yardım edebilir. Fakat elde edilen iyilik uzun sürmeyebilir.

Tedavilerden bir sonuç alınamazsa ne yapılmalıdır?
Bazı hastalarda yakınmaları tamamen geçirmek için cerrahi tedavi gerekebilir. Ameliyat median siniri baskılayan yapıların kesilmesini içerir. Ameliyattan sonra parmak bilek egsersizleri yapmak önemlidir.

Karpal tünel sendromu nasıl önlenebilir?
Karpal tünel sendromu önlenebilir bir hastalıktır. Ancak bunun için bazı ipuçlarını dikkate almak gereklidir. Kilolu iseniz kilo vermekNeden olabilecek başka bir hastalık varsa tedavi olmakEğer ellerle aynı görevler sürekli yapılıyorsa, uzun süreli el bileğinin bükülmesi ve gerilmesinden kaçınmakKollarla vücuda çok yakın veya çok uzak olarak çalışmamakUzun periyodlarla el bileğini sert yüzeylerde dinlendirmemekÇalışma sırasında elleri sallamak Kullanılan aletlerin eller için çok büyük olmamasına dikkat etmekTekrarlayıcı el hareketlerinden sonra elleri düzenli olarak istirahat ettirmek Bütün gün aynı pozisyonda kalmamakEğer klavye çok kullanılıyorsa, sandalye yüksekliğini el bileği bükülmeyecek şekilde ayarlamak.

Daha fazla bilgi için www.memorial.com.tr